1 Eylül 2009 Salı

BU DOKTORLARI TANIMAKTA FAYDA VAR..

Atatürk'ün Milli Eğitim Bakanı
Dr. Reşit Galip
Ekim 1920

Zavallı köylü !
Bu yurtta,bir karış toprağı bile bulunmayan sen;
Vatanı savunmaya koşuyorum diye,
Birinde,buzları ayakları donduran,
Birinde,Güneş'i beynini yakan cephelere koştun.
Yedi kat cennetin alamayacağı kadar çok şehit verdin.
Topla öldün?
Acından öldün?
Yorgunluktan öldün?
Hastalıktan öldün ..!
Aslında neyi savundun sen ?
Namusunu mu ?
O namusu düşman değil,
Geride,altın seccadesinde,yan gelen zorba çiğnedi.
Vatan mı ?
O'nda senin hiçbir hakkın yoktur !
Her şey,her şey,
sen de birlikte,her şey zorbanındır.
Senin bu ülkede biricik nasibin;
Gelip geçen zorba hükümetlerinin,
hırsız ve zalim jandarmalarının kamçısıdır !...
Haydi bir düşman daha gelmiş,
İzmir'i alıyor.
Yine silaha sarıl.
Koş tepele.
Zenginlerin çiftliklerini,
Seni soyup,çıplak ve sefil sokağa atan zorbaların,
Rahat ve huzurunu savunmak gerek !
Al şu silahı,koş.
Gerekse ve gerekmese de öl...!
İşte,hem seferberlik sırasında,
Hem de mütarekeden sonraki Milli Savaşlar'da,
Ordu'dan kaçma olaylarının,
nedenini burada aramak gerekir?
Köylü.kendisine verilen emirlerdeki,
İnsafsız sözlerin anlamının ne olduğunu,
Kendisinin,kimin hakkını savunmak için,
öne sürüldüğünü anlamıştır ..?
Biz,nedense kendimizi çok akıllı,
Köylüyü de hayvan bildiğimiz için,
Hep yanılmakta,aldanmaktayız.
Bunu kavrayabilmek için,köylüye inmeli,
O'na güven verdikten sonra,
Dertlerini ve şikayetlerini dinlemeliyiz.
O'nun,neden kendine yakışan bir yiğitlikle,
savaşmadığını işte o zaman anlarız.
"Caninin elinden alınan bıçakla,
O'nun canına kıymaktan,
daha adaletli ve zevkli ne vardır !"


Dolmabahçe Sarayı’nda bir akşam Dr. Reşit Galip eğitim sorunlarını eleştirirken sert bir dil kullanıyor. Atatürk:

- Reşit Galip, Esat Bey benim hocamdır. Soframda hocam hakkında böyle konuşmanı istemem.

Deyince Reşit Galip tereddütsüz:

- Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Biz saraydayız ama, hocanız sultan hocası değildir. Cumhuriyette eleştiri serbesttir, diye başlayınca Atatürk:

- Sofradan kalk! emrini veriyor, Reşit Galip hiç aldırmayınca, Ata:

- O halde ben kalkarım, diye sofrayı terk ediyor. Sofradakiler de dağılmaya hazırlanırken, yaver şu emri getiriyor:

- Cumhurbaşkanı hazretleri kendileri varmış gibi sofranın devamını rica ediyorlar.

Ertesi sabah Reşit Galip, Ankara’ya hareket ediyor. Fakat aradan çok geçmeden Milli Eğitim Bakanı oluyor.

.."Gercekci olalım, imkansızı isteyelim" 
diyen arjantinli idealist doktor, 
devrimci,devlet 
adamı. ernesto che guevara'nın genclige hitabesi..:


"gençlik ! (ve ben de kendimi genç 
hissediyorum..) çok çok çalışmamız 
gerekli.. gözüm ağrıyor, gözlüğüm yok 
göremiyorum, okumayı sevmiyorum, 
yoruldum ve benzeri şeklinde şikayetler 
etmemeliyiz.. tüm bunlar her insanın 
karşılaştığı zorluklardır.. sonuç olarak 
çalışmalıyız !"